top of page
Hikayeler

Önemli olan haklı olmak mı, kendini bilmek mi?
Haklı Dayı!
Önemli olan haklı olmak mı, kendini bilmek mi?
Osho'nun şu metnini ne zaman okusam aklıma dayım gelir...
Bir sabah adamın biri beni görmeye geldi. Ve “Sen ermişsin.” dedi.
“Haklısın.” dedim.
O orada otururken, bana karşı olan bir adam geldi ve o da; “Sen şeytan gibisin.“ dedi. “Haklısın.” dedim.
İlk adam biraz endişelendi ve araya girdi: “Nasıl yani? Bana haklısın dedin.
Bu adama da haklısın diyorsun. İkimiz birden haklı olamayız.”
Konuşmaya başladım:
“Sadece ikiniz değil, milyonlarca insan benim hakkımda haklı olabilir. Çünkü benim hakkımda söyledikleri her şeyle, aslında kendilerini anlatıyorlar. Beni nasıl bilebilirler? Bu imkansız. Onlar daha kendilerini tanımamış. Söyledikleri her şey kendi yorumları.”
Bunun üzerine adam sordu: “O zaman sen kimsin? Eğer benim yorumum, senin ermiş olduğun ise, onun yorumu senin şeytan olduğun ise, sen kimsin?”
“Ben sadece kendimim. Kendim hakkında bir yorumum yok. Buna bir ihtiyaç duymuyorum. Sadece kendim olduğum için, bu ne anlama gelirse gelsin çok mutluyum. Kendim olmak bana yetiyor.”
Şimdi gelelim dayımın aklıma neden geldiğine;
Benim dayımın adı Mevlüt olmasına rağmen herkes ona Haklı dayı diye hitap ederdi... Mevlüt veya Haklı ismiyle hitap edilmesi çocuk aklımı karıştırırdı, anlayamazdım. Sorduğumda ise genelde gülümseyerek geçiştirilirdi ve ben neden ona bu şekilde hitap edildiğinin cevabını bulamamaktan çok sıkılmıştım.
Ta ki, bir gün 'Biri bana neler olduğunu anlatacak mı yoksa ben dayıma mı sorayım?' dediğim zamana kadar.
Bunun üzerine rahmetli annem, dayıma neden Haklı diye hitap edildiğinin hikayesini anlattı...
Sevgili Dayım, köyün saygı duyduğu ve insanların akıl almak için başvurduğu bir kişiymiş. İnsanlar sorunlarını paylaşmak, sorununlarına çözüm bulmak için ona giderler ve kendilerini çok iyi hissederek yanından ayrılırlarmış. Anlayacağınız bu durumdan herkes mutluymuş ve bu durum uzun süre böyle devam etmiş.
Bir süre sonra köyde bir hoşnutsuzluk olmuş ve insanlar konuşmaya başlamış.
Ortaya çıkmış ki benim sevgili dayım kim ne anlatırsa ona 'Haklısın babam.' diyormuş. Taraflardan birisi bir süre sonra dayanamayarak;
'Ama Mevlüt Abi; sana kalsa herkes haklı, haksız olan hiç kimse yok mu?' diye sorduğunda dayım ona, 'Sen de haklısın babam.' deyince insanlar kendilerini gülmekten alamamışlar ve o günden sonra dayımın ismi Haklı Dayı olarak kalmış.
Şimdi bir koç gözüyle değerlendirdiğimde dayımın ne kadar kıymetli bir şey yaptığını anlıyorum.
Yaptığı nasıl bir dinleme şekli ve nasıl bir empatiyse bizler hala ona ulaşmak için eğitimler alıyoruz, eğitimler veriyoruz.
Kim ne der, kim ne düşünür diyerek; kendimiz olmayı, kendimizi düşünmeyi unutuyoruz. Kendi değer yargılarımızı rafa kaldırıyor ve insanların bizi görmek istedikleri şekilde olmaya çalışıyoruz.
Oysa ki özümüze dönsek ve sadece kendimiz olsak yeterli...
Sevilay Demir
Önemli olan haklı olmak mı, kendini bilmek mi?
Osho'nun şu metnini ne zaman okusam aklıma dayım gelir...
Bir sabah adamın biri beni görmeye geldi. Ve “Sen ermişsin.” dedi.
“Haklısın.” dedim.
O orada otururken, bana karşı olan bir adam geldi ve o da; “Sen şeytan gibisin.“ dedi. “Haklısın.” dedim.
İlk adam biraz endişelendi ve araya girdi: “Nasıl yani? Bana haklısın dedin.
Bu adama da haklısın diyorsun. İkimiz birden haklı olamayız.”
Konuşmaya başladım:
“Sadece ikiniz değil, milyonlarca insan benim hakkımda haklı olabilir. Çünkü benim hakkımda söyledikleri her şeyle, aslında kendilerini anlatıyorlar. Beni nasıl bilebilirler? Bu imkansız. Onlar daha kendilerini tanımamış. Söyledikleri her şey kendi yorumları.”
Bunun üzerine adam sordu: “O zaman sen kimsin? Eğer benim yorumum, senin ermiş olduğun ise, onun yorumu senin şeytan olduğun ise, sen kimsin?”
“Ben sadece kendimim. Kendim hakkında bir yorumum yok. Buna bir ihtiyaç duymuyorum. Sadece kendim olduğum için, bu ne anlama gelirse gelsin çok mutluyum. Kendim olmak bana yetiyor.”
Şimdi gelelim dayımın aklıma neden geldiğine;
Benim dayımın adı Mevlüt olmasına rağmen herkes ona Haklı dayı diye hitap ederdi... Mevlüt veya Haklı ismiyle hitap edilmesi çocuk aklımı karıştırırdı, anlayamazdım. Sorduğumda ise genelde gülümseyerek geçiştirilirdi ve ben neden ona bu şekilde hitap edildiğinin cevabını bulamamaktan çok sıkılmıştım.
Ta ki, bir gün 'Biri bana neler olduğunu anlatacak mı yoksa ben dayıma mı sorayım?' dediğim zamana kadar.
Bunun üzerine rahmetli annem, dayıma neden Haklı diye hitap edildiğinin hikayesini anlattı...
Sevgili Dayım, köyün saygı duyduğu ve insanların akıl almak için başvurduğu bir kişiymiş. İnsanlar sorunlarını paylaşmak, sorununlarına çözüm bulmak için ona giderler ve kendilerini çok iyi hissederek yanından ayrılırlarmış. Anlayacağınız bu durumdan herkes mutluymuş ve bu durum uzun süre böyle devam etmiş.
Bir süre sonra köyde bir hoşnutsuzluk olmuş ve insanlar konuşmaya başlamış.
Ortaya çıkmış ki benim sevgili dayım kim ne anlatırsa ona 'Haklısın babam.' diyormuş. Taraflardan birisi bir süre sonra dayanamayarak;
'Ama Mevlüt Abi; sana kalsa herkes haklı, haksız olan hiç kimse yok mu?' diye sorduğunda dayım ona, 'Sen de haklısın babam.' deyince insanlar kendilerini gülmekten alamamışlar ve o günden sonra dayımın ismi Haklı Dayı olarak kalmış.
Şimdi bir koç gözüyle değerlendirdiğimde dayımın ne kadar kıymetli bir şey yaptığını anlıyorum.
Yaptığı nasıl bir dinleme şekli ve nasıl bir empatiyse bizler hala ona ulaşmak için eğitimler alıyoruz, eğitimler veriyoruz.
Kim ne der, kim ne düşünür diyerek; kendimiz olmayı, kendimizi düşünmeyi unutuyoruz. Kendi değer yargılarımızı rafa kaldırıyor ve insanların bizi görmek istedikleri şekilde olmaya çalışıyoruz.
Oysa ki özümüze dönsek ve sadece kendimiz olsak yeterli...
Sevilay Demir

Eğer İnanırsan Değiştirebilirsin!
Bir adam okyanus sahilinde yürüyüş yaparken, denize telaşla bir şeyler atan birine rastlar. Biraz daha yaklaşınca bu kişinin, sahile vurmuş deniz yıldızlarını denize attığını fark eder ve;
"Niçin bu deniz yıldızlarını denize atıyorsun?" diye sorar.
Topladıklarını hızla denize atmaya devam eden kişi; "Yaşamaları için" yanıtını verince, adama şaşkınlıkla:
"İyi ama burada binlerce deniz yıldızı var. Hepsini atmana imkan yok. Senin bunları denize atman neyi değiştirecek ki?" der.
Yerden bir deniz yıldızı daha alıp denize atan kişi,
"Bak onun için çok şey değişti." karşılığını verir.
Yaptığınız iyilik, hiçbir şeyi değiştirmeyecek gibi görünebilir. Fakat yeterince inanırsan, bir çok hayata dokunabilir...
"Niçin bu deniz yıldızlarını denize atıyorsun?" diye sorar.
Topladıklarını hızla denize atmaya devam eden kişi; "Yaşamaları için" yanıtını verince, adama şaşkınlıkla:
"İyi ama burada binlerce deniz yıldızı var. Hepsini atmana imkan yok. Senin bunları denize atman neyi değiştirecek ki?" der.
Yerden bir deniz yıldızı daha alıp denize atan kişi,
"Bak onun için çok şey değişti." karşılığını verir.
Yaptığınız iyilik, hiçbir şeyi değiştirmeyecek gibi görünebilir. Fakat yeterince inanırsan, bir çok hayata dokunabilir...

Kartal ve Karga
Bir kartalın uçarken sırtına konmaya cesaret edebilen tek kuş kargadır.
Kartalın sırtına konar ve boynunu ısırmaya başlar.
Ancak kartal yanıt vermez, karga ile savaşmaz, zaman veya enerjisini israf etmez.
Sadece kanatlarını açar ve göklerde yükselmeye başlar.
Kartal yükseldikçe karganın nefes alması zorlaşır ve oksijen miktarı azaldıkça bilincini yitirip aşağı düşer.
Aynı kartal gibi insan da hedefine doğru giderken onu aşağı çekmek isteyenleri önemsemeden yoluna devam etmelidir.
Kargalarla vakit kaybetmeyi bırakın.
Sadece onları yükseklere çıkartın ve yolunuza devam edin.
Bırakın gerisini kargalar düşünsün...
Kartalın sırtına konar ve boynunu ısırmaya başlar.
Ancak kartal yanıt vermez, karga ile savaşmaz, zaman veya enerjisini israf etmez.
Sadece kanatlarını açar ve göklerde yükselmeye başlar.
Kartal yükseldikçe karganın nefes alması zorlaşır ve oksijen miktarı azaldıkça bilincini yitirip aşağı düşer.
Aynı kartal gibi insan da hedefine doğru giderken onu aşağı çekmek isteyenleri önemsemeden yoluna devam etmelidir.
Kargalarla vakit kaybetmeyi bırakın.
Sadece onları yükseklere çıkartın ve yolunuza devam edin.
Bırakın gerisini kargalar düşünsün...

Dostluğa Dair...
Adam ve hayattaki tek arkadaşı olan köpeği bir kazada birlikte ölmüşlerdi. Kendilerini muhteşem bir manzaranın karşısında buldular. Rengarenk çiçeklerle süslü bir bahçe, altından yapılmış bir kapı, beyazlar içinde bir kadın. Adam kadına sordu: “Burası neresi?” Kadın ona gülümsedi: “Cennet, efendim. “
Adam sevindi, kapıya yürüdü. Ama kadın onu birden durdurdu:
“Üzgünüm efendim, köpeğiniz sizinle gelemez. Onları içeri almıyoruz.” Adam kadına; ‘‘Ama o benim en yakın dostum’’ dedi. Nafile, ‘‘Giremezsiniz!’’ cevabı verildi. Bırakmadı yılların dostunu. Gerisin geriye döndü.
Bu kez tozlu çamurlu bir yola girdi. Karşılarına çiftlik girişini andıran bir kapı ve önünde bekleyen yırtık pırtık elbiseli bir dede çıktı. Adam sordu; “Arkadaşımla birlikte bizi kabul eder misiniz? ’’Dede“ Tabii...” cevabını verdi. Girdiler içeri. Yüzlerce ağaçtan birinin altına köpeğiyle yerleşti.
Dedeye yine seslendi; ‘‘Burası neresi?” Yaşlı adam “Cennet” cevabını verdi. Adam şaşırdı: ‘‘Nasıl olur! Az önce muhteşem bir kapıya gittik ve orasının da Cennet olduğunu söylediler!” Dede, “Şu rengarenk çiçeklerle süslü altın kapılı yer mi? Orası cehennem!” dedi.
Adam iyice şaşırmıştı. Dede gülümseyerek devam etti; “Onlar, kendi çıkarı için en iyi arkadaşını yarı yolda bırakıp bırakmayacağının sınavını yaptılar sana!’’
Dostlarınızı yarı yolda bırakmayın. Çünkü dostluk; kaybolduğunuz bir ormanda, size yol gösteren ışık gibidir...
Hayatınızda, dostlarınız olması dileklerimizle...
Adam sevindi, kapıya yürüdü. Ama kadın onu birden durdurdu:
“Üzgünüm efendim, köpeğiniz sizinle gelemez. Onları içeri almıyoruz.” Adam kadına; ‘‘Ama o benim en yakın dostum’’ dedi. Nafile, ‘‘Giremezsiniz!’’ cevabı verildi. Bırakmadı yılların dostunu. Gerisin geriye döndü.
Bu kez tozlu çamurlu bir yola girdi. Karşılarına çiftlik girişini andıran bir kapı ve önünde bekleyen yırtık pırtık elbiseli bir dede çıktı. Adam sordu; “Arkadaşımla birlikte bizi kabul eder misiniz? ’’Dede“ Tabii...” cevabını verdi. Girdiler içeri. Yüzlerce ağaçtan birinin altına köpeğiyle yerleşti.
Dedeye yine seslendi; ‘‘Burası neresi?” Yaşlı adam “Cennet” cevabını verdi. Adam şaşırdı: ‘‘Nasıl olur! Az önce muhteşem bir kapıya gittik ve orasının da Cennet olduğunu söylediler!” Dede, “Şu rengarenk çiçeklerle süslü altın kapılı yer mi? Orası cehennem!” dedi.
Adam iyice şaşırmıştı. Dede gülümseyerek devam etti; “Onlar, kendi çıkarı için en iyi arkadaşını yarı yolda bırakıp bırakmayacağının sınavını yaptılar sana!’’
Dostlarınızı yarı yolda bırakmayın. Çünkü dostluk; kaybolduğunuz bir ormanda, size yol gösteren ışık gibidir...
Hayatınızda, dostlarınız olması dileklerimizle...

Hayatta her şeyin göründüğü gibi olmadığını anlatan, güzel bir hikaye...
Bir gün iyilik ve kötülük deniz kıyısında karşılaştılar, dediler ki; 'Haydi denize girelim!' Elbiselerini çıkartıp sularda yüzdüler.
Bir süre sonra kötülük, kıyıya dönüp iyiliğin giysilerine büründü ve yoluna gitti. İyilik de denizden çıktı fakat kendi elbiselerini bulamadı. Çıplak olmaktan utanıyordu, çaresiz kötülüğün elbiselerine büründü ve yoluna devam etti.
O gün bu gündür insanlar onları birbirine karıştırır. Ancak içlerinden iyiliğin gözlerindeki ışıltıyı bilen bazıları vardır ki, elbiselerine bakmaksızın onu tanırlar. Ve yine kötülüğün yüzünü ve gözlerini tanıyan bazıları vardır ki, elbiseleri onu tanıyanların gözlerinden gizleyemez.
Halil Cibran
Bir süre sonra kötülük, kıyıya dönüp iyiliğin giysilerine büründü ve yoluna gitti. İyilik de denizden çıktı fakat kendi elbiselerini bulamadı. Çıplak olmaktan utanıyordu, çaresiz kötülüğün elbiselerine büründü ve yoluna devam etti.
O gün bu gündür insanlar onları birbirine karıştırır. Ancak içlerinden iyiliğin gözlerindeki ışıltıyı bilen bazıları vardır ki, elbiselerine bakmaksızın onu tanırlar. Ve yine kötülüğün yüzünü ve gözlerini tanıyan bazıları vardır ki, elbiseleri onu tanıyanların gözlerinden gizleyemez.
Halil Cibran
bottom of page